Hazal Yılmaz | karaköy'de cafe keyfi Ops ve Karabatak
Beyoğlu’nda büyüyen Hazal Yılmaz bizimle Karaköy’ün değişimini ve orada sevdiği mekanları paylaşıyor. Çocukluğundan bu yana gelişip değişen Karaköy’de tavla oynayanlara takılıp eski mimarilerin arasında dolanıyoruz ve blogger’ın bizi götürdüğü Ops Café, Karabatak ve Galeri Mana’yı yakından keşfetme olanağı buluyoruz.
"Ben Hazal Yılmaz. hazalyilmaz.com'u yazıyorum son üç yıldır. Çok Gezenler Klübü isimli yeni bir proje yapmaya başladık. Avrupa'yı geziyoruz. Keşfediyorum ve yazıyorum. En basit anlamında bu. Beyoğlu çocuğuyum. Burada büyüdüm. Burada yaşadım, diyeyim. On yaşından itibaren Galatasaray civarlarında dolaşmaya başladık. Tabii Beyoğlu yetmedi; biraz aşağılara kayalım, bakalım bu bizim bilmediğimiz hayatlarda neler dönüyor, onların merakına kapıldık. O dönemler burası çok... Bir kere şu anda demin sokaklarda hep görmüş olduğumuz hala da oturan esnaf vardı. Hala tavla oynayanlar vardı. Hep zaten öğrenciler vardı. Vapurdan dolayı... Artık Beyoğlu çok popüler oldu, biz yeni yerler arıyoruz, diye başka şeyler arayan insanların takıldığı diyeyim, denize nazır, önünde gemilerin geçtiği filan alternatif hayat gibi bir şey gelişti. Mühim olan bir mekanda neyin iyi olduğunu bulmak… Yoksa, kesin iyi yapılan bir şey vardır yani... Ops'a gelirseniz; tost. Benim, zannedersem İstanbul'da en sevdiğim, galeriler anlamında, hem getirdikleri sanatçılar açısından, hem zaten galerinin kendisi sanat eseri gibi... O yüzden sık sık sergiyi görmüş de olsam geçerken kapıdan içeri girip, kesin görmediğim bir şey vardır diye bakınıyorum birkaç kere daha. Çok iyi müzik çalıyor. Yani tam iş yapma müziği çalıyor. İnternet hızlı. Dolayısıyla buraya gelip saatlerce oturup, iyi de müzik dinleyip sonra da işte çeşitli arkadaşlarına rastlayıp beş dakika da muhabbet edip hayatı bir yerinden yakalıyorsun. Ben Karaköy'ü seviyorum çünkü benim için, bütün bu aradığım her türlü halimi, diyeyim... Hani daha sakin de, daha gürültülü de, yalnız da, arkadaş da... Çok tamamlayan bir yer burası."
Yapımcı & Yönetmen : Deniz Gül & Gizem Elçi
Ben Hazal Yılmaz. hazalyilmaz.com'u yazıyorum son üç yıldır. Çok Gezenler Klübü isimli yeni bir proje yapmaya başladık. Avrupa'yı geziyoruz. Keşfediyorum ve yazıyorum. En basit anlamında bu. Beyoğlu çocuğuyum. Burada büyüdüm. Burada yaşadım, diyeyim. On yaşından itibaren Galatasaray civarlarında dolaşmaya başladık. Tabii Beyoğlu yetmedi; biraz aşağılara kayalım, bakalım bu bizim bilmediğimiz hayatlarda neler dönüyor, onların merakına kapıldık. O dönemler burası çok... Bir kere şu anda demin sokaklarda hep görmüş olduğumuz hala da oturan esnaf vardı. Hala tavla oynayanlar vardı. Hep zaten öğrenciler vardı. Vapurdan dolayı... Artık Beyoğlu çok popüler oldu, biz yeni yerler arıyoruz, diye başka şeyler arayan insanların takıldığı diyeyim, denize nazır, önünde gemilerin geçtiği filan alternatif hayat gibi bir şey gelişti. Mühim olan bir mekanda neyin iyi olduğunu bulmak… Yoksa, kesin iyi yapılan bir şey vardır yani... Ops'a gelirseniz; tost. Benim, zannedersem İstanbul'da en sevdiğim, galeriler anlamında, hem getirdikleri sanatçılar açısından, hem zaten galerinin kendisi sanat eseri gibi... O yüzden sık sık sergiyi görmüş de olsam geçerken kapıdan içeri girip, kesin görmediğim bir şey vardır diye bakınıyorum birkaç kere daha. Çok iyi müzik çalıyor. Yani tam iş yapma müziği çalıyor. İnternet hızlı. Dolayısıyla buraya gelip saatlerce oturup, iyi de müzik dinleyip sonra da işte çeşitli arkadaşlarına rastlayıp beş dakika da muhabbet edip hayatı bir yerinden yakalıyorsun. Ben Karaköy'ü seviyorum çünkü benim için, bütün bu aradığım her türlü halimi, diyeyim... Hani daha sakin de, daha gürültülü de, yalnız da, arkadaş da... Çok tamamlayan bir yer burası.